“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.”[1] buyuran Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Hiçbir beşere nasip edilmeyen nimetler kendisine ikram edilen sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun…
İsra suresinin ilk ayet-i kerimesi, sevgili Peygamberimiz ﷺ’in büyük mucizelerinden biri olan miracın evvelinde gerçekleşen gece yolculuğunu konu almaktadır. İlgili ayet-i kerimeyi, İsmail Hakkı Bursevî’nin tasavvufî tefsirinden iktibaslarla incelemeye gayret edeceğiz.
“O Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim ki…” Hz. Peygamber’i miraca çıkaran Allah’ın şanı ne kadar yücedir. Sakın ha Allah’ı semada, gökte zannetmeyin, o Allah şanı yüce olandır. Bir mekânda bulunmak suretiyle mahlûklara benzemekten beridir.
“Kulunu geceleyin götürdü…” Nekre olan gece kelimesi, sürenin azlığını gösterir. Meşhur görüşe göre bu gece Recep ayının yirmi yedinci günü olan Pazartesi gecesidir. Peygamber ﷺ’in Pazartesi günü doğduğu, Peygamber olduğu, miraca çıktığı, Mekke’den ayrıldığı, Medine’ye vasıl olduğu ve vefat ettiği söylenmiştir.
Bu kadar büyük makamlara kavuşan Peygamber ﷺ’e de, İsa (aleyhisselam) gibi ulûhiyet isnat edilmesin diye ayet-i kerimede “kulunu” ifadesiyle Peygamber ﷺ’in risalet yönü değil, ubudiyet yönü öne çıkarıldı.
“Kulunu götürdü.” ifadesinde miracın hem ruh hem de bedenle olduğuna delil vardır. Zira ruhen giden kimse için “(Birisi onu) götürdü.” denilmez. Aynı zamanda “abd” kelimesi, hem ruh hem de bedenden müteşekkil olan bedenin ismidir. Miracın bedenen olduğunun bir diğer delili de müşriklerin bu hadiseyi inkâr etmesidir. Bu hadise ruhen (rüya gibi) gerçekleşseydi müşrikler bunu inkâr etmezlerdi. Zira uyku halinde her insanda böyle durumlar görülebilir.
“Mescid-i Haram’dan…” Tercih edilen görüşe göre İsrâ, Ebutalib’in kızı Ümmü Hânî’nin Harem sınırları içerisindeki evinden başlamıştır. Peygamber ﷺ Taif’ten dönünce onun evine gitmiş; evde yiyecek bulamayan Ümmü Hânî, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e sirke ve ekmek ikram etmiştir. Peygamber ﷺ de: “Sirke ne güzel katıktır. Sirke bulunan ev fakir olmaz.” buyurmuştur.
“Çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya…” Mescid-i Aksâ’nın çevresi, din ve dünya nimetleriyle bereketli kılınmıştır. Zira burası, vahyin ve meleklerin indiği, Musa (aleyhisselam)’dan beri Peygamberlerin ibadet yaptıkları bir yerdir. Ayrıca nehirler ve meyveli ağaçlarla donatılmıştır. Şam, Ürdün ve Filistin onun çevresindeki şehirlerdendir.
O zamanlarda daha uzakta mescit bulunmadığı için Beytü’l-Makdis en uzak mescit manasındaki Mescid-i Aksa diye isimlendirilmiştir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’nın arasındaki mesafe bir aylık yoldan fazladır.
“Ayetlerimizden bir kısmını göstermek için…” İsra ve miraç mucizeleri ile Peygamber ﷺ daha önce hiçbir kula nasip olmayan nimetlere mazhar olmuş ve kendisine Allah’ın ayetlerinden daha önce kimsenin görmedikleri gösterilmiştir. “Aynı şekilde biz İbrâhim’e göklerin ve yerin melekûtunu görüp kavrama imkânı veriyorduk ki kesin inananlardan olsun.”[2] ayet-i kerimesinde ifade buyrulduğu gibi İbrahim (aleyhisselam)’a Allah’ın (celle celalühü) hükümranlığının ayetleri gösterilmiştir. Peygamber ﷺ’e de, “Andolsun ki; elbette o, Rabbinin en büyük âyetlerinden önemli bir kısmını (Mi’râc gecesinde) kesinlikle görmüştür.”[3] ayet-i kerimesinde ifade buyrulduğu gibi Allah’ın (celle celalühü) Rububiyyetinin büyük ayetleri gösterilmiştir.
Bu ayetlerden bazıları şunlardır: Bir aylık mesafeyi bir anda gitmesi, Beytü’l-Makdis’i müşahede etmesi, Peygamberlerin ruhlarının temessül ederek kendisine görünmesi ve onların yüce makamlarına vakıf olması, Levh-i Mahfuz’u ve kalemlerin cızırtılarını duyması, Sidre-i Münteha’yı kaplayan ilâhî nurları görmesi…
“Şüphesiz ki O, (tüm sözleri, özellikle Rasûlüllâh ﷺ’in dualarını ve müşriklerin mi’râc dönüşü ona neler dediklerini hakkıyla işiten) Semî’ de, (bütün işleri, bâhusus Rasûlüllâh ﷺ’in mi’râca mazhar kılınmasına vesîle olacak kıymetli amellerini tam manasıyla gören) Basîr de ancak O’dur!”
Efendimiz ﷺ, Tâif’ten döndükten sonra Ebû Tâlib’in kızı Ümm-ü Hâni’nin evine misafir oldu. Efendimiz ﷺ, misafir olduğu gece Ümmü Hâni’nin evinden Kâbe-i Muazzama’daki ‘Hatîm’ denilen yere geldi. Burada Cebrail (aleyhisselam) kendisine göründü ve Efendimiz ﷺ’i uzun bir yolculuğa hazırladı.[4] Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine ikram edilen bu yüce yolculuğu şöyle anlatmıştır:
“Ben Kâbe’nin avlusundan Hatim kısmında yatıyordum. Uyku ile uyanıklık arasındayken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan tüy biten yere kadar olan kısmı kastetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük, katırdan küçük, beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril (aleyhisselam) beni (Mescid-i Aksa’ya kadar) götürdü. (Oradan semaya yükseldik ve) Dünya semasına kadar geldik.
Kapının açılmasını istedi. “Gelen kimdir?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Muhammed!” dedi. “Ona Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. Cebrail (aleyhisselam): “Evet!” dedi. “Hoş gelmiş! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi ve kapı açıldı.
Kapıdan geçince, orada Âdem (aleyhisselam)’ı gördüm. “Bu babanız Âdem’dir! Selam ver Ona!” denildi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih evlat hoş gelmiş, Salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti)[5] ve kapı açıldı.
İçeri girince, Yahya ve İsa (aleyhimesselam) ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Cebrail: “Bunlar Yahya ve İsa’dırlar, onlara selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: “Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih Peygamber” dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı bize açıldı.
İçeri girince Yusuf (aleyhisselam)’la karşılaştık. Cebrail: “Bu Yusuf’tur! Ona selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih kardeş hoş gelmiş, salih Peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı açıldı. İçeri girdiğimizde, İdris (aleyhisselam) ile karşılaştık. Cebrail: “Bu İdris’tir, O’na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.
Sonra Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve kapı açıldı. İçeri girince, Harun (aleyhisselam) ile karşılaştık. Cebrail (aleyhisselam): “Bu Harun (aleyhisselam)’dır. Ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: “Salih kardeş hoş geldin, salih Peygamber hoş geldin!” dedi.
Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve içeri girince, Musa (aleyhisselam) ile karşılaştık. Bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Ben onu geçince, ağladı. Ona: “Niye ağlıyorsun?” denildi. “Çünkü benden sonra bir delikanlı peygamber oldu, onun ümmetinden Cennete girecek olanlar, benim ümmetimden Cennete girecek olanlardan daha çok!” dedi.
Sonra Cebrail beni yükseltti ve yedinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. (Birinci kat semada gerçekleşen konuşma tekrar gerçekleşti) ve içeri girince İbrahim (aleyhisselam) ile karşılaştık. Cebrail: “Bu baban İbrahim’dir, ona selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi.
Sonra Beytü’l-Ma‘mûr’a çıkarıldım. Cebrail (aleyhisselam)’a (burada neler olduğunu) sordum. Bana: “Burası Beytü’l-Ma‘mûr’dur. Günde 70.000 melek burada namaz kılar, namaz kılana bir daha sıra gelmez.” dedi.
Sonra Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da filkulakları gibiydi. Cebrail (aleyhisselam) bana: “İşte bu Sidretül-Münteha’dır!” dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. “Bunlar nedir, ey Cibril?” diye sordum. Cebrail: “Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat’tır!” dedi.
Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Musa (aleyhisselam)’a uğradım. Bana: “Ne ile emredildin?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namazla!” dedim.
“Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. İsrailoğulları’na muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bu konuda ümmetine hafifletme talep et!” dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa (aleyhisselam)’a tekrar uğradım. Yine: “Ne ile emredildin?” dedi. “Benden on vakit namazı kaldırdı!” dedim. “Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa (aleyhisselam)’a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emredilinceye kadar bu şekilde Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Musa (aleyhisselam)’ a uğradım. Yine: “Ne ile emredildin?” dedi. “Her gün beş vakit namazla!” dedim. “Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi. “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah’ın emrine teslim oluyorum!” dedim. Musa (aleyhisselam)’ı geçer geçmez bir münadi (Allâh adına) nida etti: “Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim ve sevabını da on kat kıldım.”[6]
Efendimiz ﷺ, İmam Buhârî’nin Hz. Enes (radıyallahu anh)’dan rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte Miraç hadisesini bu şekilde anlatmıştır. Farklı rivayetlerde burada zikredilenlerin dışında birçok hadiselerin meydana geldiği anlatılmaktadır.
Miraç mucizesinde Peygamber ﷺ’e dini vazifelerini ihmal eden bazı kimselerin durumları gösterildi. Başları taşlarla ezilen, düzelince tekrar ezilmek suretiyle kendilerine azap edilen bir topluluğun yanından geçti. Cebrail (aleyhisselam)’a bunların kim olduklarını sorduğunda, Cebrail (aleyhisselam), “Bunlar farz namazı kılmak kendilerine ağır gelen kimselerdir.” dedi.
Önlerinde ve arkalarında suçları yazılmış, koyunların ot yedikleri gibi Cehennemin dikenli ve zehirli otlarını, zakkumu ve cehennemin kızdırılmış taşlarını yiyen kimseler gördü. Bunların kim olduklarını sorduğunda Cebrail (aleyhisselam), “Bunlar farz olan zekâtı vermeyenlerdir.” diye cevap verdi.
Zina yapanların durumu, önlerinde tertemiz etler bulunduğu halde pis, kokmuş, laşe etleri yiyen kimseler şeklinde gösterildi.
Faiz yiyenlerin durumu, kan akan bir nehir içinde yüzen ve cehennem taşlarını yutan kimseler şeklinde gösterildi.
Vaaz ettiği halde kendi vaazından etkilenmeyen kimseler de, demir makaslarla dudakları kesilen kimseler halinde gösterildi.
Gıybet eden kimselerin durumu, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayıp yırtan insanlar şeklinde gösterildi.
Peygamber ﷺ suyu soğuk ve mis gibi kokan bir derenin kenarına geldi ve bir ses işitti. İşittiği sesin cennetin sesi olduğu kendisine söylenildi. Bu ses, “Bana vermeyi vaad ettiğini ihsan et.” diyordu. Başka bir derenin yanında da çirkin bir ses işitti ve çirkin bir koku hissetti. Kendisine, “Bu cehennemin sesidir, ‘Ya Rabbi bana vaad ettiğini ver!’ diyor.” denildi.
Kenardan bir sesin “Ey Muhammed! Buraya gel.” dediğini işitti. Cebrail (aleyhisselam), “Bu Allah’ın düşmanı İblis’tir. Kendisine meyl etmeni ister.” dedi. O mübarek gecede Peygamber ﷺ bildiğimiz ve bilmediğimiz daha nice hakikatlere vasıl oldu.
Ruhani miracımıza vesile olmasını temenni ederek Miraç kandilinizi tebrik ederiz.
[1] İsra Sûresi, 1
[2] En‘am Sûresi, 75
[3] Necm Sûresi, 18
[4] Miraç hadisesinin, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Ümm-ü Hâni’nin evindeyken veya Hâtim denilen yerdeyken meydana geldiğine dair rivayetler vardır. Bu rivayetlerin arası, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in gece Ümm-ü Hâni’nin evinden Kâbe’ye gittiği ve oradan Mescid-i Aksa’ya götürüldüğü şeklinde telif edilmiştir.
[5] Hadis-i şerifte Efendimiz ﷺ’in tekrar ifade buyurdukları kelamı ihtisar ettik.
[6] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6
Mısırlı Yusuf’tan aldığımız ilhamla, Medine-i Münevvere’de yapılan istişarelerle fikri temelleri atılan Âlem-i İslam Derneği, dünyadaki tüm Müslümanların doğru dini bilgiye rahatça ulaşabilmelerini sağlamak gayesiyle 2018 yılında İstanbul’da kurulmuştur.
© 2018 - 2021 | Tüm hakları saklıdır. | Alemi İslam İlim ve Hizmet Derneği
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.